Yaşamı sorgulamak
Zaman hızla akıp giderken yaşamın anlamını çok da sorgulamaya gerek yoktu. Ama ne zaman ölüm yaşamımızın kıyısından veya çok yakınından geçse o zaman bir an durup neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Şu anda da öyle bir zamandan geçiyoruz. Covid-19 virüsü sadece insanların bedenlerine geçmiyor. Hepimizin ruhlarının da en gizli köşelerine kadar sızıyor. Anlık düşünüp çok da üstünde durmadığımız soruları sormamıza veya yaşamımızla ilgili sorgulamalara neden oluyor. Bir gün önce yaşamımızda en anlamlı konu iş yerinde alacağımız terfi veya hafta sonu gideceğimiz tatil iken şu an ki en önemli gündem maddemiz virüsü kapmamak. Aslında fiziksel ve ruhsal sağlığımız yerinde olmadan yaşamdan tat almanın mümkün olmadığını biliyoruz. Ama sağlığımızla ilgili bir tehdit olmadan yeteri kadar önemsemiyoruz. Yetişmesi gereken işler, gidilmesi gereken programlar, bize zevk veren ama sağlığımızı bozan yiyecekleri o kadar hızla tüketiyoruz ki fiziksel ve ruhsal sağlığımız da bunların gölgesinde bize ayak uyduruyor. Ailemizi ve yakın arkadaşlarımızın da bizler için değerli olduğunu hissediyoruz. Ancak telefonla aramak, internetten konuşmak dışında onlara harcadığımız zaman gittikçe azaldı. Bir araya geldiğimizde hâl hatır sorduktan sonra yine internetimize gömülür olduk. Doğal olan her şeyden gittikçe uzaklaşıyoruz. Doğaya ve hayvanlara verdiğimiz zararla birlikte ne iklimden ne mevsimlerden ne de kendi türümüzden memnunuz. Tam bu gündemin ortasına düşen Covid-19 bize kısaca hatırlatmalar da bulundu. Ölüm ve hastalık söz konusu olduğunda insan zihnin dengeleri de değişir. Taşlar yerinden oynar ve yaşamda ıskaladıklarımızı da düşünmeye başlarız. Yaşadığımız süreçte gerçekte sevdiklerimizle geçirmek istediğimiz zaman, paylaşmak istediklerimiz bu kadar mıydı? Daha neler yapmak isterdik birlikte. Eskiden eş, dostla sohbet etmenin doldurabildiği yaşamımızı şimdi ne yaptığımız alışveriş ne televizyon ne internet ne de ilişkilerimiz yeteri kadar doldurabiliyor. Mutlu olmak, iyi yaşamak ve güvende olmak adına kestiğimiz ağaçlar yerine yapılan güvenlikli binalarda deprem korkusu nedeniyle rahat bir şekilde oturamıyoruz. Kendi ve başkalarının sağlığını korumak adına karantinaya girmek çok ağır geliyor. Özgürlüğümüzü kısıtlamak istemiyoruz. Oysaki özgürlüğümüzü alışverişe, işe, statüye bağımlı hale getirip feda edebiliyoruz. Belki de yaşam corona virüsü ile tüm düzenimiz beklenmedik bir şekilde tam anlamıyla değişmişken sahip olduklarımızı, değer verdiklerimizi, unuttuklarımızı tekrar tekrar sorgulamak için bir fırsat sunmuş olabilir bize. Uzun süredir unuttuğumuz iş birliğini hakkıyla virüsle birlikte tekrar hatırlamış olabiliriz. Hem kendimizi hem de çevremizi korumak adına gösterdiğimiz çaba ile birlikte. İyi olmanın, iyi hissetmenin hem kendimizi hem de ilişkilerimizi fiziksel ve duygusal açıdan korumak, onarmakla mümkün olduğunu ve yaşamın her anının aslında ne kadar değerli olduğunu derinden gelerek sarsıcı bir şekilde hissettirdi bize.